Yönetmen: Zaza Urushadze Yapım: Estonya, Gürcistan, 2013 Oyuncular: Lembit Ulfsak, Elma Nüganen, Giorgi Nakashidze, Misha Mesxi, Süre: 1 saat 30 dakika
Savaşta insanı kurtaran şey bilincinin uzaklaşması, dağılmasıdır. Ama etrafındaki ölüm kör ve tesadüfidir. Hiçbir yüksek ve derin anlamı yoktur.
Çinko Çocuklar, Svetlana Aleksiyeviç
Savaş… Peki ne için? Savaş için önce bir sebep gerekir sonra da bu sebep için savaşacak insanlar ve düşmanlar. Savaşın karar vericileri bu sebeplerin ve düşmanların belirlenmesi konusunda epey ehil ve ikna edicidirler. Çoğu zaman topraktır bu sebep, sınırlardır ve güçtür. Kutsal amaçlarla süslenerek sunulur, korkular devreye sokulur. Savaş alanında öldürmeyi geçerli kılacak bu sebeplere tutunur insan. Herkes kendince haklıdır. Zaten insanın yapabilirlikleri konusunda mantığın sınırları dışına taşan en uç noktalarda hareket edebilmesini muktedir kılan kendini ikna kabiliyeti değil midir? Ama o ölüm ateşinin içinde bir gerçek daha belirir; yaşamak için ve ölen arkadaşlarının intikamını almak için öldürme itisi. İşte o noktada savaş kişisel bir sebebe dönüşür. Başkalarının sana gösterdiği amaç kendi varoluşsal bütünlüğünü tehdit eden bir girdaba dönüşerek seni içine alır. Sen mi erken basacaksın tetiğe yoksa onlar mı? İşte böylece insana toplumun içinden değil doğadan bakmaya başlarsın. Toplum hayatında anlam kazanan her şey savaş alanında birden tüm anlamını yitirir.
Ivo ve Margus bütün bu döngüyü ve bu sebepleri reddeder. Margus, mandalina yetiştirerek, Ivo da mandalinalar için kasa yapıp ona yardım ederek öldürmeyi değil, yaşatmayı ve hayatı seçerler. Ivo’nun evi hafızanın, bilincin temsilcisidir, mandalina ağaçları ise yaşamın kaynağının. Ivo’nun marangoz olması Hz. İsa’ya bir gönderme olup, onun erdemli, yol gösterici bir ışık olan mucizevi kimliğine de vurgu yapar. Savaşın ortasında geçmişin bilinciyle insanı ve yaşamı öncelerler. Savaşın yıkıcılığından uzak, insan kalabilmek, barışın sıcaklığını hatırlatıp birleştirmek için çabalarlar. Ivo, çok acı bir kayıpla yaşamıştır savaşın yıkımını. Savaş, oğlunu hayatının baharında bu hayattan koparmış, onunla geçireceği zamanları çalmıştır Ivo’dan. Sevgi kadar nefret de çok güçlü bir bağ oluşturur insanda. İşte Ivo’nun savaşın bütün yıkıcılığına rağmen o topraklardan ayrılmasını engelleyen ve evinde kalmasını sağlayan şey çok güçlü bu iki duygudur; sevgi ve nefret. Savaş, her şeyin anlamını yitirdiği o kara delik. Savaşın tek kazananı vardır, güç sahipleri. Ölenler kadar öldürenler de kurbandır aslında; bunun bilinciyle hareket eder Ivo. Savaştan bütün nefretine, savaşın oğlunu kendisinden almasına rağmen bu nefreti savaşın kurbanlarına yöneltmeyi reddeder. Savaşın ortasında onun anlamsızlığını, sevginin, hoşgörünün ve şefkatin gücünü ve birleştiriciliğini hepimize kanıtlar. Yaşatmak çok daha büyük bir güç, cesaret ve çaba ister. Bu duruş, Ivo gibi büyük bir kayıp yaşamış bir insan için ise belki de mücadelelerin en büyüğünde muzaffer olmuş olmayı gerektirir; insanın kendine karşı verdiği. Bu mücadeleyi kazandığınızda artık bütün bu güç oyunlarının piyonu olmayı reddedecek ve savaş çığlıklarının karşısında durabilecek güçtesinizdir.
Yönetmenin savaşı işleyiş tarzı sadedir fakat yalınkat değildir, kan gövdeyi götüren şiddet sahnelerinden de azadedir. Buna rağmen, belki de bu yüzden, o kadar etkili olur ki üzerimizde, duygusal bir bağ kurarız karakterlerle. Savaşın yıkımı derinden etkiler hepimizi. Ivo’nun sevgi, şefkat, merhamet dolu, anlayışlı, uzlaştırmacı ve bilge tavrı ile günbegün savaşın içinde yeşeren barışa şahitlik ederiz. Kurdukları arkadaşlık ve dayanışma içimizi ısıtır. Gürcü ve Abaza kimlikleri ile ayrıştırılan ve birbirlerine karşı savaşan Niko ve Ahmed’in insanın özündeki ortak değerler çevresinde birleşebildiğine tanık oluruz. Ahmed paralı askerdir, Niko ise savaştan önceki hayatında tiyatrocu. İkisinin de savaşmak için farklı motivasyonları vardır ve ikisi de bu amaçlar konusunda gayet ikna olmuşlardır. Onlara öğretilen önyargılardan ve düşmanlığı pekiştiren düşüncelerinden sıyrılabildiklerinde kendilerine söylenenlerin dışındaki gerçekleri fark ederler. Tüm bu farkındalığa rağmen filmin sonunda Niko ve Margus, savaşın kör kurşunlarından kaçamaz. Ivo, ikisinin tabutlarını kendi elleriyle yapar ve Niko’yu oğlunun mezarının olduğu tepeye oğlunun yanına gömer. Gürcüler tarafından öldürülen oğlu ve Gürcü Niko -savaşın iki karşı tarafı- ancak toprağın altında bir araya gelebilirler. Tarih bize göstermiştir ki, insanı öncelemeyen her türlü ideoloji ve inanç ancak yıkım getirir. Savaş, genç – yaşlı, kadın – çocuk gözetmeksizin ölüm yağdırır herkesin üzerine. En çok da masumlar zarar görür. Bu filmle yüreğimizin derinliklerinde hissederiz bunu. Savunma amacı gütmeyen hiçbir savaş haklı olamaz. Dil, din, ırk değildir bizi birleştiren aksine ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcıdır bu kavramlar. Kutuplaştırmaya izin vermezsek kendi gerçekliğimizden kurtulup gerçeğe ulaşmamız kolaylaşır. Ayrımlar kalktığı kadar dost olabiliriz. Sevgi, şefkat gibi insan olmanın özündeki değerlerdir insana insanca yaşama fırsatı verecek olan. Ve özünde hep aynıdır insan; korkularıyla, umutlarıyla, özlemleriyle…
Umalım ki, bizim fotoğraflarımız da Gürcü yönetmenin filminin gücü ile birleşerek, savaşa inat barışın, dostluğun, sevginin ve şefkatin elçisi olsun…
Yeliz TELLİ